top of page

2 Günde Milano Turu / Milano'dayız

Sevgili İtalya severler,


Güney ve Orta İtalya turlarından sonra sıra geldi kuzeye 😍 Eğer önceki seyahatlerimizi kaçırdıysanız, aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz:

Instagram sayfamda öne çıkanlarda "Floransa, Bolonya, Siena, Pisa, San Gimignano, Chianti ve Verona" seyahatlerini de bulabilirsiniz.


5 gün sürecek İtalya seyahatimizin ilk günü Milano turu ile başladı. Kocam yine uçak yolculuğu sırasında kendini eğlendirmeyi başarmış 🙄😅


iremle italya - milanodayız


Pasaport kontrolleri vs. işlemlerden sonra Bergamo havalimanından şehir merkezine ulaşım yolu olan shuttle'lardan birine binerek merkez tren istasyonuna kadar vardık. Shuttle'lar çeşitli firmalara ait, fakat hepsinin yaptığı sizi havalimanından alıp şehir merkezine ulaştırmak, bir saate yakın bir sürede varıyor. Kişi başı 12 Euro ödedik.


Milano merkez tren istasyonundan (Centrale) 10-15 dakika yürüme mesafesinde olan otelimiz "Hotel Repubblica" ya vardık. Bizim memnun kaldığımız temiz ve konforlu bir konaklama oldu, detayları linkte bulabilirsiniz.


Metro için 90 dklık (2,20 Euro), günlük (7,60 Euro) ve 3 günlük (15,50 Euro) alternatifli biletler satılıyor. Aldığınız bileti hem istasyona girerken hem de istasyondan çıkarken turnikeye sokup, sonra tekrar geri alıyorsunuz.



İlk durağımız oldukça popüler bir sandviççi olan "Cesarino" oldu. Tüm turistik noktaların başlangıç çizgisi olan Duomo'ya süper yakın bir mesafede ve inanılmaz lezzetli sandviçlerin adresi 😋


milanoda ne yenir- cesarino


Karnımızı doyurduktan sonra Duomo ile geziye başladık. Duomo'nun içine girmek ve terasına çıkmak için önceden online olarak biletlerimizi linkten satın almıştık. Gitmeden önce bu tip şeyleri alıp rezervasyonları yaptırmakta fayda var, aksi halde dolu olması ya da çok sıra beklemek gibi tatsızlıklarla karşılaşabiliyorsunuz.


Duomo - Milano

Duomo, Gian Galeazzo Visconti tarafından kurulduğu 1386 yılından bu yana, yılda 4 milyondan fazla ziyaretçisiyle Milano maneviyatının kalbini oluşturuyor. Mimari açıdan Lombard Gotik tarzının bir örneği olan katedralin inşası 500 yüz yıldan fazla sürmüş. Vatikan'daki Aziz Petrus'tan sonra en büyük ikinci katedral 🤩



İçeride ayin vardı✨



Biz de gerekeni yaptık 🙏


Önceki İtalya seyahatlerimizi takip edenler bilir, çıkılacak bir yer varsa (kule, teras vb.), bizden kaçmaz, itina ile çıkılır, bu sefer de öyle yaptık, Duomo'nun terasında bulduk kendimizi ve en az içerisi kadar ihtişamlı bir manzara ile karşılaştık 🤩



Duomo'dan sonra gün batmadan Navigli'ye yöneldik. Navigli bölgesi, ara sokaklarının rahat ve sakin atmosferiyle Milano'nun en trendy ve en güzel bölgelerinden biri. Küçük köprülerle geçilen gezilebilir kanallar, tipik parmaklıklı evlerin sıralandığı sokaklar, yeraltı moda butikleri, antikacılar, sanat atölyeleri, kitapçılar ve çok sayıda bar, restoran ve kulübü barındıran keyifli bir yer.



Duomo'dan yaklaşık yarım saatlik yürüyüş mesafesindeki Navigli (biz metroyu tercih ettik), Milano'nun en ilginç bölgelerinden biri. Hem geçmişteki tarihi önemi hem de 1980'lerde başlayan ve nihayet Expo 2015'ten sonra patlayan turist akını nedeniyle böyle. Bölgenin etrafında uzandığı iki su yolu olan Naviglio Grande ve Naviglio Pavese boyunca yürürken insan kendini Amsterdam'da hissediyor. Milano'nun hiçbir zaman büyük su yollarına sahip olmadığı düşünüldüğünde bu inanılmaz. Aslında bu kanalların kökeni, kentin Barbarossa tarafından tahrip edilmesinden sonra, savunma amaçlı ve aynı zamanda su temini ve malların taşınması için yapay ve gezilebilir bir kanal sisteminin oluşturulmaya başlandığı 12. yüzyıla kadar uzanıyor. Üstelik kanalların tasarımında da yine Leonarda Da Vinci’yi görüyoruz.


milano navigli - iremle italya
Navigli - Milano

Akşam yemeğini Navigli bölgesindeki "Al Coniglio Bianco" restoranında yemeği tercih ettik. Kadir'in seçimi Milano mutfağının tipik iki lezzeti olan "Osso Buco" ve "Risotto alla Milanese" yi biraraya getiren bir tabak oldu.



Risotto alla milanese, "risotto allo zafferano" diye de adlandırılıyor çünkü içinde safran kullanılıyor ki sarı rengi veren de bu safran. Bu yemeğin kökeni ilginç: Görünüşe göre sarı risotto 1574 yılında eksantrik bir ressamın deneyinden ortaya çıkmış. Misafirlerini şaşırtmak isteyen ressamın, özel bir sarı tonu elde etmek için resim yaparken kullandığı bir baharat olan safranı risottoya ekleyerek renklendirmeye karar vermesi sonucu bu tabak doğmuş.



Dana ossobuco da Milano'nun en ünlü yemeklerinden biri. İsmi delinmiş kemik anlamına geliyor ve gerçekten içinde ilik olan delik bir kemik ile servis ediliyor.


İkinci gün kocamın moda şovuyla başladı 😄



İlk durağımız Galleria Vittoria Emanuele II oldu. Dumo'nun bulunduğu meydanda yer alan ve La Scala Tiyatrosu ile Duomo arasında kapalı geçit konumunda olan Galleria Vittorio Emanuele II; tüm İtalyan ihtişamının hissedildiği, İtalya’nın en ünlü alışveriş galerisi.



İçeride en lüks tasarımcı markalarının mağazaları, tarihi restoranlar, Camparino gibi efsanevi aperitivo mekanları, tarihi bir kitapçı olan Libreria d'arte Bocca gibi önemli mekanlar var. Hal böyle olunca kahvaltıyı hemen Galleria’nın girişindeki efsanevi Camparino’da yapmak istedik. Camparino sadece bir kafe değil, Milano'nun bir sembolü. 1915'ten bu yana entelektüelleri ve sanatçıları bir araya getiren gerçek İtalyan tarzı bar, bugün hala şehrin en mükemmel uğrak yerlerinden.



Camparino ile ilgili detaylı bilgi için linkteki yazıma uğrayabilirsiniz. Kafe tabii ki fiyat olarak da kendini belli ediyor 😅 Aşağıdakiler için 19 Euro ödedik.


-          Americano

-          Cappuccino

-          2 Cornetto alla crema


Galleria Vittorio Emanuele II'nin içinde - inşası sırasında belirlenen tasarıma saygı göstermek amacıyla -  tüm işletmelerin siyah zemin üzerine altın harflerle yazılmış bir tabelaya sahip olması bir kural.


Milanonun sırları - Galleria Vittoria Emanuele II
Galleria Vittoria Emanuele II

Dev camdan kubbenin tam altında İtalya’nın üç başkentinin mozaikle çizilmiş armaları var. Torino’nun armasındaki boğanın cinsel organına tek ayağın topuğuyla basıp çevresinde 3 kez dönüldüğünde o kişiye şans getireceğine inanılıyor 😊 Ben Kadir’e 3 tur olduğu detayını söylemeyi atlamışım, üçte bir şansla devam edecek artık mecbur😅



Döndük bakalım 🙏



Dönüşün etkisini bu kadar çabuk göstereceğinden habersiz Galleria’daki “Rizzoli” kitapçısına girmiş ve “Okumadığım Agatha Cristie kitabı bulabilecek miyim acaba?” diye düşünürken bulduğum kitaba bakın 🤩 “Venedik’te Cinayet”.


Agatha Cristie + Venedik + İtalyanca > Bir taşla üç kuş değil de ne😍



Galleria’dan çıkıp Quadrilatero della moda yani Moda Dörtgeni boyunca yürüdük. Burası Milano'nun dünyaca ünlü lüks alışveriş bölgesi. Dört prestijli cadde ile sınırlandığı için bu şekilde adlandırılmış. Ferragamo, Prada, Valentino, Gucci, Krizia, Dolce & Gabbana, Trussardi, Chanel, Moschino, Versace ve diğer büyük markaların neredeyse tamamı dünyanın başka hiçbir yerinde, hatta New York'ta bile eşi benzeri olmayan bir yoğunlukta burada bulunuyormuş. Tam bir sonraki durağımıza geçecekken tatsız bir şeyi farkettik; powerbank’imiz kayıptı 😢 Apar topar otelde mi unuttuk diye otele dönüp orada da bulamayınca Camparino’yu arayıp oraya sorduk, "biz bir bakalım 2 dakika sonra arayın" dediler. Neyse ki orada düşmüş, böylece Galleria’ya dönüp powerbanki almamız gerekti ve bu da plandaki bir iki yerden fedakarlık etmemizi gerektirdi. Onlardan sonra bahsedeceğim.


Saat 13:30’da “La Scala” tiyatrosunda olmamız gerektiği için öncesinde “Panzerotti Luini” de birer panzerotti gömdük 😋 Puanı yüksek, zaten de oldukça lezzetli panzerottiler yapan bir yer ve fakat benim için yaptığı şey panzerotti değil. Yani en azından biz panzerottiyi Puglia seyahatimiz sırasında Ostuni’de yediğimiz ve ağzımızın suyu aktığı için (ilgili seyahat için tıklayın) asıl panzerotti benim için o 😊 Bu yediğimiz daha ziyade Napoli’deki kızarmış pizzaya benziyordu (ilgili seyahat için tıklayın). Ama tabii bu bizim ülkemizde olduğu gibi İtalya’da da var. Yani benzer bir yiyecek farklı şehirlerde farklı isimlerde sunuluyor, dolayısıyla biz lezzete baktık, kabul ettik.



Tiyatro aşıkları ve amatör tiyatrocular olarak dünyanın e prestijli tiyatroları arasında sayılan La Scala önceliklerimizdendi. Bu sebeple linkten rehberli tur satın aldık ve çok da memnun kaldık.



Teatro alla Scala olarak bilinen, halk arasında ise La Scala olarak anılan Milano'daki ana opera binası 200 yılı aşkın süredir uluslararası opera, bale ve klasik müzik alanında önde gelen sanatçılara ev sahipliği yapıyor. En büyük besteciler, ünlü şarkıcılar, orkestra şefleri ve korolar burada sahneye çıkmış, isimleri klasik ve opera müziği tarihinde sonsuza dek kalmış. Bunlar arasında Alfredo Catalani, Giuseppe Verdi, Giacomo Puccini, Gaetano Donizetti, Gioacchino Rossini, Arturo Toscanini, Victor de Sabata, Guido Cantelli ve Tullio Serafin sayılabilir.


Milano La Scala
La Scala

Bir sonraki durağımız Milano’nun gezilecek yerleri arasında ön plana çıkmayan ama benim kişisel olarak ilgimi çeken bir yer olan “Ca'dell'Oreggia” idi. Milanoluların “kulaklı ev” olarak isimlendirdikleri Palazzo Sola Busca orijinal ismiyle Ca'dell'Oreggia şeklinde geçiyor. Bugün artık bir iletişim cihazı olarak çalışmasa da, zamanında; dışarıdaki Milano'yu sarayın Milano'suna bağlamak için yapılmış 🤗 Üstelik efsaneye göre, en küçük ayrıntısına kadar mükemmel bir şekilde tasarlanmış olan bu bronz kulağa, kişinin dileklerini ya da hayallerini fısıldaması halinde, bunların bir gün gerçekleşebileceği söyleniyor, eh biz de durmadık, fısıldadık 🥰



Bir sonraki durağımız Castello Sforzesco – Sforzesco Şatosu oldu. O zamanlar şehrin Lordu olan Francesco Sforza tarafından yaptırılan ve daha önceki bir ortaçağ kalesinin kalıntıları üzerine inşa edilen büyük bir 15. yüzyıl kalesi burası. Yüzyıllar boyunca kaleyi yöneten isimler arasında Napoleon Bonaparte da var. Bugün kompleks, güzel bir resim galerisine, arkeoloji müzesine, çeşitli sergilere, kütüphanelere ve arşivlere ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, kalenin kapladığı geniş alan geçici sergiler, kurslar, toplantılar ve konferanslar için de kullanılıyor.


Castello Sforzesco - iremle italya
Castello Sforzesco

Yine belki ilk gezilecekler arasında yer almayan ama tasarımı itibariyle beni çok çeken “Bosco Verticale”ye uğradık günün son durağı olarak. Burası belki de çağımızın en vizyoner ve yenilikçi mimari örneklerinden biri ✨ Adından da anlaşılacağı üzere (Bosco Verticale = Dikey Orman), tamamen ağaç ve bitkilerle kaplı iki gökdelenden oluşan bir kompleks: şehrin göbeğinde büyüyen gerçek bir kent ormanı. Sizin de ilginizi çektiyse detayları linkten okuyabilirsiniz.


Milano Bosco Verticale - iremle italya
Bosco Verticale

Planda olup da gidemediğimiz bir yer; aslında Milano’nun gezilecek yerleri arasında oldukça ön plana çıkan bir yer olan “Santa Maria delle Grazie” bazilikası idi. Bazilika, Leonardo Da Vinci'nin başyapıtı Son Akşam Yemeği'ni (1495-1498) resmettiği yer olarak Rönesans sanatının en büyük tanıklıklarından biri ve bu sebeple 1980 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmiş. Bizim es geçme sebebimiz zaten içeri girmeyecek oluşumuzdu. Duvardaki resmi (aşağıdaki) canlı canlı görmek adına içeri girebiliyorsunuz, tabii yine önden bileti alıp rezervasyon yapmakta fayda var ama bir çok yere göre çok çok daha pahalı bir fiyatı var. Biz henüz o derece kültür mantarı olmadığımızı düşündüğümüz için içerisi için bilet almamıştık 🙈😅 Fakat eğer resim ilginizi çekiyorsa linkten detaylı okuyabilirsiniz.



Akşam yemeği adresimiz "Al Conte Ugolino" idi ve yavaş servis haricinde lezzetler oldukça iyiydi 😋 Burada da başka bir Milano mutfağı spesiyali olan “Cotoletta alla Milanese” yi denedik.


cotoletta alla milanese nedir

Cotoletta alla milanese 'nin gerçekten 'Milano usulü' olması için uyulması gereken birkaç kuralı var. Her şeyden önce, dana etinden yapılmalı ve birkaç santimetre yüksekliğinde olmalı. Ayrıca kemiği asla eksik olmamalı ve kesinlikle yağ değil tereyağı ile hazırlanmalı. Şinitzel en eski Milano geleneğinden geliyor, ancak Avusturyalılar da bu konuda hak iddia ediyorlar. Milano ve Avusturya arasındaki bu rekabete karşın; tarifin, Avusturyalılar tarafından Lombardiya - Veneto'da kaldıkları sırada öğrenildiği neredeyse kesinmiş. Avusturyalı general Radetzki'nin, Avusturya imparatoru Franz Joseph'e yazdığı ve 'şnitzel'in tarifini veren bir mektup da bunu doğruluyormuş 😊 İmparatora yemek tarifi yazmak da ne bileyim 😅


İki günlük Milano turumuz sona ererken, bir sonraki gün Cenova ve akabinde iki günlük Venedik turu için heyecanlıydık, siz de linkten bizi takip edebilirsiniz 😉






コメント


bottom of page