top of page

Milano'ya Gidince Mutlaka Uğra - Camparino

Sevgili İtalya severler,

İtalya'nın en ünlü alışveriş galerisi Galleria Vittorio Emanuele II’yi duyanlarınız ya da bizzat gidip görenleriniz vardır. Tüm İtalyan ihtişamının hissedildiği bu galeride en lüks tasarım markaların mağazaları, yıldızlı şeflerin restoranları ve Camparino gibi efsanevi aperitivo mekanları var. Bu yazıda bahsetmek istediğim işte bu efsanevi mekan “Camparino” 😊



Camparino sadece bir kafe değil, Milano'nun bir sembolü. 1915'ten bu yana Milano'nun dinamik, hızlı, yenilikçi imajını temsil etmiş. Entelektüelleri ve sanatçıları bir araya getiren gerçek İtalyan tarzı bar (kafe), bugün hala şehrin en mükemmel uğrak yerlerinden.


1915 yılında, İtalya'nın tarihteki ilk dünya savaşına girmeye karar verdiği yıl, Campari** acısının mucidi Gaspare'nin oğlu Davide Campari, Galleria Vittorio Emanuele II'nin Piazza del Duomo'ya bakan kapısının diğer tarafında, babasının kafe ve restoranına kardeş bir işletme açmaya karar vermiş ve “Camparino” adını seçmiş, çünkü burayı 1867'den beri Milanoluların buluşma yeri haline gelen ve artık var olmayan Café Campari'nin küçük kardeşi olarak görüyormuş (-ino İtalyanca’da küçültme eki olduğu için böyle bir isim seçiyor😊)


Bodrum katındaki bir sarnıçtan, doğrudan bar tezgahına, kokteyller için gazlı su taşıyan hidrolik sisteme sahip ilk yer olan Camparino, Milano Fütürizminin uğrak yeriymiş. Verdi, Puccini ve Toscanini'nin Scala Tiyatro’suna gitmeden önce durup sohbet etmeyi sevdikleri yermiş ve görünüşe göre Totò (İtalyanların Kemal Sunal’ı demek yanlış olmaz) da Kral I. Umberto gibi sık sık burada kahve içmeye gidiyormuş.


Camparino 1915'ten bu yana Caffè Campari'nin küçük ama dinamik bir kardeşi olmuş: sanatçıların, girişimcilerin ve entelektüellerin doldurduğu, durdurulamaz gibi görünen bir şehirle birlikte hareket eden, titreşen bir yer. Bu durum 20. yüzyıl boyunca böyle olmuş ve bugün de ilk yıllardaki zarif havasını koruyabilen evrimleşmiş bir formda hala böyle.


Aradan 108 yıl geçmesine rağmen Camparino modernite ile gelenek, yenilik ile tarih arasında asılı kalmayı başarmış.

Milano’ya gittiğinizde uğrayacağınız yerler listesine alınsın öyleyse 😉


** Ünlü İtalyan aperitivolarında tüketilen bir alkollü likör. Koyu kırmızı rengi ve acı tadı ile ünlü. Genellikle kokteyllerde kullanılır, soda veya narenciye suyuyla ya da spritz olarak prosecco ile servis edilir.

bottom of page