Sevgili İtalya severler,
Seyahatimizin ilk iki gününü Milano'da geçirdikten sonra (okumak için tıklayın) üçüncü günün sabahı Milano Centrale istasyonundan 9:10 trenine binip 10:44'te Cenova'da (Intercity) indik ve bir günde Cenova turumuz başladı.
Cenova İtalya'nın Ligurya bölgesinin baş şehri, tarihte ise İtalyan şehir devleti olan Ceneviz'in başkenti olmuş. Ünlü kaşif Kristof Kolomb'un doğduğu yer. Cenova'nın büyük bir kısmı 2006'dan itibaren UNESCO Dünya Mirasları listesine katılmış. Çok zengin sanat, müzik, gastronomi, mimari ve tarihsel özellikleri dolayısıyla 2004 yılı için Avrupa başkenti olmuş.
İlk durağımız Cenova'nın lezzetlerinden olan "focaccia" yemek üzere "Antico Forno Patrone" oldu.
Klasik focaccia'yı tatma şansımız oldu, tabii ki oldukça lezzetli.
Focaccia genovese (Cenova usulü focaccia) en iyi bilinen spesiyaller arasında. Tipik olanı yaklaşık bir santimetre kalınlığında ve altın rengi bir yüzeye sahip. En sadesinden çeşit çeşit malzeme ile bezenmiş olanına kadar değişik bir çok focaccia var. Focaccia'yı ister ana yemeğin yanında ekmek şeklinde, isterseniz de tek başına tüketebiliyorsunuz. Cenova'da pek çok şekilde - örneğin kahvaltıda cafe latte içine batırılarak – tüketiliyor.
Diğer spesiyal olan "farinata" henüz fırına girmemiş olduğu için ona bakamadık, siz mutlaka onu da deneyin. Göze çok basit, damağa ise lezzetli gelen farinata, nohut unu ve yağ karışımından oluşuyor ve kalınlığını korumak için büyük tavalarda sıcak fırında pişiriliyor. Farinata'nın ana özelliklerinden ikisi çıtırlık ve incelik, ancak içi de yumuşak kalmalı.
İki kuleli bu görkemli kapı, zamanında kente doğudan gelenlerin ana girişiymiş. 20. yüzyılın başlarında restore edilen Porta Soprana, yükselen kulelerinin yanı sıra girişteki kemerin zarafetiyle de etkileyici 😍
San Lorenzo Katedrali şehrin en önemli kilisesi. Görkemli, tarihi ve cazibe açısından zengin bir yapı. Katedral 1100 ile 1300'lerin sonları arasında inşa edilmiş ve İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz filosu tarafından bombalandığı için ünlü. Üstelik kilisenin tavanını parçalayan bomba patlamamış 😮 ve bugün hala kilisenin içinde sergileniyor.
Kilisenin bir başka enteresan sırrı ise; iki giriş kapısından birinin sağında mermere oyulmuş küçük köpek heykeli. Efsaneye göre katedralin inşası sırasında heykeltıraşların etrafında dolaşan ve çalışmaları sırasında onlara eşlik eden küçük bir köpek varmış. Katedralin inşaatının son aşamasında küçük köpek kaybolmuş ve bir daha bulunamamış. Heykeltıraşlar da katedralin ön cephesinde ona küçük bir heykel ithaf ederek onu hatırlamak istemişler 🥰
5'er Euro vererek katedralin üst katına ve terasına çıktık, harika bir manzara var tabii ki😍
2017 yılında Cenova'ya geldiğimde de tam burada bu "Kadına Şiddete Hayır" duvarı vardı, aynı şekilde duruyor.
Piazza De Ferrari Cenova'nın ana meydanı ve şehrin önemli etkinliklerinin buluşma yeri. 1875 yılında limanın genişletilmesi için büyük miktarda para bağışlayan cömert bir Galliera Dükü Raffaele De Ferrari'ye adanmış.
Biz de meydanda tripodumuzu kurmuş, kendimizi çekerken bu amca dedi ki "ben de istiyorum", beraber fotoğraf çekildik, sonra mail adresine gönderdik fotoğrafları, akabinde de Erdoğan'dan, Berlusconi ve Meloni'ye uzanan bir sohbetimiz oldu, teklif etsek bizimle geziye devam edecek bir motivasyonu vardı, sıkılıyorsa demek zaar 😅
Kaleye giriyoruz diye kapıyı çalmayacak değiliz 😁
Buraya (D'Albertis Kalesi) daha önce de gelmiş ve sevmiştim, hatta o zaman şehrin içinde bir yerden bir yere taşıma yapan finikülerimsi bir asansör ile gelmiştim, bu sefer ne yazık ki bakımdaydı. O zamanki gezime ait detaylar için linke tıklayabilirsiniz.
D'Albertis Kalesi, Cenova'da Dünya Kültürleri Müzesi'ne ev sahipliği yapan tarihi bir konut. Deniz kaptanı Enrico Alberto d'Albertis tarafından 14. yüzyıldan kalma surların eski bir burcu üzerine 1886 yılında inşa edilen kale, bugün Ligurya başkentinin en popüler müze-evlerinden biri.
Kalede "Salotto Turco - Türk Salonu" var 😍 Albertis gezdiği her ülkeden esinlenerek ve oralardan topladığı eşyalarla döşemiş kalesini, bu odada da Türk, Hint, İran ezgileri var.
“Porto Antico – Antik Liman” şehrin kalbi, eski şehrin ruhu ve Akdeniz'in en büyük meydanı. Turizm, kültür, kongre, fuar, gösteri, spor, tekne gezintisi, yeme içme ve alışverişin buluştuğu açık bir alan.
Liman, bölgedeki stratejik konumu sayesinde bugün İtalya'nın ticaret ve yolcu bakımından önde gelen, Marsilya ile birlikte Akdeniz'in en önemli limanı haline gelmiş.
Biz buna binip, Cenova'ya yukarıdan baktık 🤩
Bigo, Antik Liman (Porto Antico) bölgesinde yer alan panoramik bir asansör. Mimar Renzo Piano tarafından tasarlanan asansör, Avrupa'nın en büyük ve sanat açısından en zengin tarihi merkezlerinden birine havadan olağanüstü bir bakış açısı sunuyor. Kabin binenleri 40 metre yukarı çıkarıyor ve 360° dönerek limanın ve şehrin geniş bir manzarasını ayaklar altına seriyor. Biz gitmeden linkten aldık bilet ama oradan da alabilirsiniz.
Antik Liman'ından orada bir de "Akvaryum" var. 27.000 metrekareden fazla bir alanı kaplayan ve Avrupa'nın en büyüklerinden olan Cenova Akvaryumu 12.000 hayvan ve 200 bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Ben 2017 yılındaki ziyaretimde bu akvaryuma girmiş ve yaklaşık 3 saat vakit geçirmiştim.
Bu ziyaretimiz bir günlük olduğu ve halihazırda İstanbul’da dünyanın en büyük akvaryumlarından birine sahip olduğumuz göz önüne alınınca burayı pas geçmeye karar verdik 😊 Detaylı bilgiyi önceki ziyaretimde yazmış olduğum blog yazısından okuyabilirsiniz.
Caruggi 'Ligurya Rivierası'ndaki birçok kasaba ve köyün karakteristik dar revaklarını ve gölgeli sokaklarını' belirtmek için kullanılan bir terim. Tarihi şehir merkezi yüzlerce carruggi'den oluşuyor ve bu dar sokaklarda akşam olunca yanan böyle ışıklı yazılar var. trofie (Cenova'nın tipik makarnası), carruggi gibi şehre özel kelimeler yazıyor 😍
Rotamıza ters kaldığı için biz gidemedik ama Cenova'nın sembollerinden olduğu için belirtmeden geçmek istemedim: Lanterna, 77 metre yüksekliğiyle Akdeniz'in en uzun deniz feneri. Bazı kaynaklara göre kuruluşu 1128 yılına kadar uzanıyor: son görünümüne 1543 yılında ulaşmış.
Pesto: Tüm dünyada bilinen ve meşhur olan bu sosun kökeni Cenova'ya dayanıyor ve Prà fesleğeniyle yapılan gerçek pesto sadece burada bulunuyor. Pesto, Fener (Laterna) ile birlikte Cenova'nın bir nevi sembolü. Pestonun en klasik kullanım yeri makarna sosu şeklinde ancak çeşitli restoranlarda bruschetta (kızarmış ekmekle yapılan bir çeşit başlangıç) üzerinde de servis edilebiliyor. Konuyla ilgili daha önce yazdığım blog yazısına linkten ulaşabilirsiniz.
Bu arada eğer Türkiye'ye getirmek isterseniz taze pesto çok hızlı bozulduğu için termos tarzı bir torbanın içine koydu satın aldığımız yer, 24-30 saat tutuyormuş, otel buzdolabını vs. de kullanarak sağ salim Türkiye'ye ulaştırdık ama böyle bir tat yok diyorum size bak 🤤
Yemek için taze makarna ve pesto yapan bir yer olan Pesto Fresco'da durduk ve tabii ki pestolu şeylerden yana kullandık tercihimizi. Kadir pestolu lazanya alırken ben de Cenova'nın spesiyali "trofie al pesto" aldım.
Pesto ile en iyi uyum sağlayan makarna türü tipik bir yerel tür olan “trofia”, dolayısıyla pesto sosla yapılan trofia yani “trofie al pesto” Cenova’nın spesiyalleri arasında.
Cenova seyahatimizi de böylelikle tamamlayıp Milano'daki otelimizde konaklayıp ertesi sabah Venedik'e yola çıkmak üzere 21:22 treni ile Milano'ya döndük.
Venedik seyahatine bekleriz 😉